Years
2018
Categories
Authors
- Ali Yasin Kafes (1)
- Ayşegül Tosuner (1)
- Bolat Kaya Özlem (1)
- Cemal Onur Noyan (1)
- Cihat Paltun Salih (1)
- Elif Mutlu (1)
- Erkal Erzincan (1)
- Fagan Zakirov (1)
- Fatma Eren (1)
- Gökben Hızlı Sayar (1)
- Gül Eryılmaz (2)
- Hasan Kaya (1)
- Hatice Turan (1)
- Hüseyin Ünübol (1)
- Hızlı Sayar Gökben (1)
- Işıl Göğcegöz (2)
- Nermin Gündüz (1)
- Nevzat Tarhan (1)
- Nuran Korkmaz (1)
- Selami Ülker (1)
- Serdar Nurmedov (1)
- Zehra Arıkan (1)
- Çağrı Yalçın Çınar (1)
ARTICLES
Original Article
Ayşegül Tosuner,Zehra Arıkan
2018, 2(2), s:39-46
Amaç: Alkol ve madde bağımlısı hastalarda şiddet sıklığı ve şiddeti etkileyen faktörlerin değerlendirilmesi; şiddet davranışının dürtüsellik, agresyon, öfke, çocukluk çağı örselenme yaşantıları ile ilişkisi; alkol/madde etkisindeyken, ayık/temizken ve yoksunluk dönemi arasında şiddet uygulama açısından fark olup olmadığının araştırılmasıdır.
Yöntem: 15-65 yaş arası 49 alkol ve 31 madde bağımlısı hasta kendi aralarında ve 62 bağımlılığı olmayan sağlıklı bireyle karşılaştırılmıştır. Katılımcılar sosyodemografik özellikleri de içeren şiddetle ilgili soruların yer aldığı anket formu, Buss-Perry Agresyon Ölçeği, Barratt Dürtüsellik Ölçeği, Sürekli Öfke ve Öfke İfade Tarzı Ölçeği, Çocukluk Örselenme Yaşantıları Ölçeği, Hamilton Depresyon Ölçeği, Durumluk Sürekli Kaygı Envanteri ile değerlendirilmiştir.
Bulgular: Psikolojik şiddet sıklığı %85, fiziksel şiddet sıklığı %54, cinsel şiddet sıklığı %6, ekonomik şiddet sıklığı %10 çıkmıştır. Gruplar arasında değişkenlerin çoğunda anlamlı farklılıklar bulunmuş, bunun şiddet davranışıyla ilişkili olduğu düşünülmüştür. Alkol ve madde kullanımının şiddeti artırdığı görülmüştür.
Sonuç: Alkol ve madde bağımlılarında medikal tedavinin yanında öfke kontrolü, stres yönetimi ve dürtüsellik gibi alanlarda kişilik özelliklerini değiştirmeye yönelik psikoterapotik müdahalelerin de yer alacağı bir tedavi yaklaşımı benimsenmelidir. Alkol ve madde bağımlılarında ayık dönemde şiddetin azalmış olduğunun görülmesi, şiddetin daha çok maddenin doğasından kaynaklanan bir durum olduğuna işaret etmektedir.
Original Article
Üniversite Öğrencilerinde Sosyal Ortamlarda Gelişmeleri Kaçırma Korkusunun Yordayıcıları
Çağrı Yalçın Çınar,Elif Mutlu
2018, 2(2), s:47-53
Giriş: İnternetin yaygınlaşmasıyla sosyal ağlar hayatımızın vazgeçilmezi haline gelmiştir. Sosyal ortamlarda geçirilen sürenin artması, gelişmeleri kaçırma korkusu (GKK) olarak bilinen yeni bir kavramı ortaya çıkarmıştır. Bu araştırmanın amacı; üniversite öğrencilerinde gelişmeleri kaçırma korkusunun yordayıcılarını belirlemektir.
Yöntem: Araştırmanın örneklemini Kırklareli Üniversitesi’nde okuyan tesadüfi örnekleme yöntemiyle seçilen 400 üniversite öğrencisi oluşturmaktadır. Veri toplama araçları; kişisel bilgi formu, BAPİ internet formu, GKK ölçeği, Rosenberg benlik saygısı ölçeği, beş faktör kişilik ölçeği ve erişkin dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu kendi bildirim ölçeği kullanılmıştır. Verilerin analizinde SPSS21.0 paket programı kullanılmıştır.
Bulgular: Gelişmeleri kaçırma korkusunun dersleri sıkıcı bulan, saat başı, özellikle ders esnasında sosyal medyayı kontrol eden, benlik saygısı düşük ve 1. sınıfta okuyan öğrencilerde daha yüksek olduğu belirlenmiştir. Ayrıca internet bağımlılığı, nevrotik özellikler, dikkat eksikliği ve hiperaktivite ile GKK arasında pozitif yönlü anlamlı bir ilişki olduğu bulunmuştur.
Sonuç: Nevrotik kişilik yapısının, internet bağımlılığının ve dürtüselliğin; GKK’nın yordayıcıları olduğu bulunmuştur.
Review Article
Ali Yasin Kafes,Selami Ülker,Gökben Hızlı Sayar
2018, 2(2), s:54-58
Yeme bağımlılığı son yıllarda, özellikle obezite yaygınlığının arttığı toplumlarda, giderek artan ölçüde ilgi çeken bir konu haline gelmiştir. Aşırı karbonhidrat tüketen bireylerde bu yiyecekleri tüketme davranışının bir tür bağımlılığa dönüştüğü ortaya atılmaktadır ve bu bireylerde gözlemlenen tutumların bağımlılıkta sürekli gözlemlenen temel belirtilerle ortak olabildiği bildirilmektedir. Yeme bağımlılığında da tıpkı madde bağımlılığında olana benzer bir ödül sistemi bozulmasından bahsedilmekte, önerilen model klinik ve deneysel çalışmalarla desteklenmeye çalışılmaktadır. Bu gözden geçirme yazısında yeme bağımlılığı tanımlanacak, madde bağımlılığı ile arasında klinik örtüşme, etiyolojik faktörler ve tedavi seçeneklerinden bahsedilecektir.
Review Article
İkincil Kumar Oynama Bozukluğu
Gül Eryılmaz,Işıl Göğcegöz
2018, 2(2), s:59-61
Patolojik kumar, sosyal, mesleki ve aile hayatında önemli kayıplara neden olabilecek bir beyin hastalığıdır. Bu yazıda, ikincil veya iyatrojenik olarak adlandırılabilecek kumar bağımlılığı davranışı gözden geçirilmiştir.
Case Report
Bariyatrik Cerrahi Sonrası Ortaya Çıkan Kumar Oynama Bozukluğu
Gül Eryılmaz,Cemal Onur Noyan
2018, 2(2), s:62-63
Patolojik kumar oynama, kişinin bireysel, ailevi veya mesleki işlevselliğinin bozacak şekilde kumar oynama davranışının kontrol edilememesi ile karakterize, kalıcı ve tekrar eden istenmeyen kumar davranışları olarak tanımlanmaktadır. Son yıllarda giderek sık uygulanmaya başlayan obezite ameliyatlarından sonra alkol ve madde kullanım bozukluklarının ortaya çıkabilme ihtimalinin arttığı belirtilmektedir. Şimdiye kadar dürtü kontrol bozukluğu olarak değerlendirilen kumar oynama bozukluğu DSM-5 ile birlikte bağımlılık davranışları kategorisi altında değerlendirilmektedir. Bu vaka bildiriminde bariatrik cerrahi ameliyatı sonrasında ortaya çıkan kumar oynama bozukluğu vakası tartışılacaktır.
Original Article
Alkol Bağımlılığı Olan Hastaların Bellek İşlevlerinin Değerlendirilmesi
Serdar Nurmedov
2018, 2(1), s:5-10
Uzun süreli alkol kullanımı aralarında öğrenme, bellek, görsel-uzamsal işlevler ve soyutlamanın da bulunduğu farklı bilişsel işlevlerde değişen düzeylerde bozulmaya neden olur. Farklı teknikler kullanılarak yapılan araştırmalarda,özellikle frontal lob olmak üzere neokorteks, limbik sistem ve serebellumun alkolün etkilerine en hassas beyin bölgeleri olduğu gösterilmiştir. Bu çalışmanın amacı alkol bağımlılığı öyküsü olup, en az erken tam remisyon ölçütlerini karşılayan bireylerdeki bellek bozukluklarının değerlendirilmesi ve sağlıklı kontrollerle karşılaştırılmasıdır. Ayrıca ayıklık süresi ile bellek bozulması arasındaki ilişkinin araştırılması da amaçlanmıştır.
Çalışmaya 24 hasta ve yaş, cinsiyet ve eğitim düzeyi açısından eşleştirilmiş 24 sağlıklı kontrol alınmıştır. Herhangi bir Eksen-I ek tanısı, kronik nörolojik hastalığı, demansı, kafa travması öyküsü, işlevselliğini bozan kronik hastalığı, Wernicke ensefalopatisi ve Korsakof sendromu olan hastalar çalışma dışında tutulmuşlardır. Alkol bağımlılığı olan bireylerin ve kontrol grubunun bellek işlevleri WMS ve SBST ile değerlendirilmiştir. Kontrol ve bağımlı grupları arasında anlamlı farklılık gösteren bellek alt ölçekleri SBST’de anlık bellek, öğrenme puanı ve öğrenme yanlış puanı’dır. WBS’de düz sayı menzili, ters sayı menzili, görsel hatırlama, bellek katsayısıdır. Erken ve kalıcı tam remisyon grupları arasında SBST’de toplam hatırlama puanı ve uzun süreli bellek yanlış puanında anlamlı farklılık bulunmuştur. Bu çalışmanın sonucunda alkol bağımlılığı olan hasta grubunda dikkat ve bellek işlevlerinin kontrol grubuna göre anlamlı olarak daha bozuk olduğu saptanmıştır. Bu bulgular bu konu ile ilgili literatür ile uyumlu bulunmuştur.
Original Article
Erzurum İlinde Denetimli Serbestlik Polikliniğine Başvuran Hastaların Sosyodemografik İncelenmesi
Fatma Eren,Nermin Gündüz,Hatice Turan,Erkal Erzincan
2018, 2(1), s:11-16
Amaç: Doğu Anadolu Bölgesi Erzurum ilinde Denetimli Serbestlik polikliniğine başvuran hastalarla ilgili olarak yapılan bu ilk çalışmada bölgedeki hastaların sosyodemografik verilerinin, madde kullanım özellikleri ve diğer yasal suç kabul edilen unsurlarla karşılaştırılması amaçlanmıştır.
Yöntem: Aralık 2015 ve Şubat 2016 tarihleri arasında Erzurum DS polikliniğine ilk kez başvuran olan 132 hasta çalışmaya dahil edilmiştir. Araştırmaya katılan hastalara araştırmacılar tarafından hazırlanan sosyodemografik veri formu uygulanmıştır.
Bulgular: Çalışmaya dahil edilen 132 vakanın tümü erkekti. Hastaların %49.2’sinde çoklu madde kullanımı mevcutken, esrar %45.4 seviyesi ile tek başına en yüksek oranda kullanılan madde olarak saptandı. Sigara ve alkol kullanımının madde kullanımından daha erken yaşta başladığını ve alkol ve sigara kullanımının yüksek oranda olduğunu bulduk. Çoklu madde kullanımının sosyodemografik veriler üzerindeki etkisine bakıldığında; ilk madde kullanım yaşı, son bir ay içinde madde kullanım varlığı, ilk sigara kullanım yaşı, kendine zarar verme davranışı varlığı, ek adli olay varlığı ve daha önce psikiyatrik tedavi öyküsü varlığı ile arasında anlamlı bir fark bulundu. İlk madde kullanım yaşı ile yaş, ilk sigara kullanım yaşı ve ilk alkol kullanma yaşı arasında anlamlı düzeyde pozitif korelasyon mevcuttu. Son olarak cezaevi öyküsü olan ve olmayan gruplar kendine zarar verme davranışı açısından karşılaştırıldığında anlamlı bir fark bulundu.
Sonuç: Denetimli serbestlik başvurusu olan bireylerin sosyodemografik verilerinin gözden geçirilmesi madde kullanımına yönelik daha fazla koruyucu önlemin alınacağı grubun tanımlanmasında klinisyenlere yol gösterici olacaktır.
Anahtar Kelimeler:
Original Article
Nuran Korkmaz,Hızlı Sayar Gökben,Hüseyin Ünübol,Nevzat Tarhan
2018, 2(1), s:17-21
Amaç: Bu araştırmanın amacı, internet kullanım bozukluğu olan ve olmayan üniversite öğrencilerinin zihin kuramı yönünden karşılaştırılmasıdır.
Yöntem: Araştırma, Üsküdar Üniversitesinde lisans eğitimi alan patolojik internet kullanımı kriterlerini karşılayan 25 öğrenci ve bu grupla yaş, cinsiyet olarak eşleştirilmiş ancak patolojik internet kullanımı kriterlerini karşılamayan 25 öğrencinin katılımı ile gerçekleştirilmiştir. Verilerin toplanmasında, demografik bilgi formu, İnternet Bağımlılık Ölçeği ve Dokuz Eylül Zihin Teorisi Ölçeği kullanılmıştır.
Bulgular: Araştırmaya katılan öğrencilerin yaş ortalamaları 22,7±1,5 olarak belirlenmiştir. Patolojik internet kullanımı olan ve olmayan gruplar arasında zihin teorisi ölçeğinin puanları açısından istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmuştur. Patolojik internet kullanımı olmayan öğrenciler, patolojik internet kullanımı olan öğrencilere göre zihin teorisi ölçeğinden daha yüksek puan almışlardır.
Sonuç: Bu sonuç, patolojik internet kullanımının öğrencilerin sosyal etkileşimlerini etkileyebileceğini ve öğrencilerin duygusal ve bilişsel süreçleri etkin kullanmalarını önleyebileceğini düşündürmektedir.
Case Report
Buprenorfin ve Benzodiazepin Beraber Kullanımı İle Ortaya Çıkan Solunum Depresyonu
Hasan Kaya,Bolat Kaya Özlem,Cihat Paltun Salih
2018, 2(1), s:22-26
Buprenorfin tebainden elde edilen yarı sentetik bir opioiddir. Analjezik etki sağlamada ve opioid yerine koyma tedavisinde kullanılmaktadır. Türkiye’de 2010 yılından beri opioid yerine koyma tedavisi (OYT) amacıyla naloksonu da içeren preperatlar halinde bulunmaktadır (Suboxone® ). Bu yazıda benzodiazepin ve buprenorfin beraber kullanımı ile gelişen solunum depresyonu olgusu anlatılacak ve bu etkileşimin olası mekanizmaları tartışılacaktır.
Case Report
Psikoaktif Madde Kullanım Bozukluğu ve Psikoz Birlikteliğinde Birincil-İkincil Ayrımı: Olgu Sunumu
Işıl Göğcegöz,Fagan Zakirov
2018, 2(1), s:27-30
Psikoaktif madde kullanım bozukluğu, bireylerin beyinlerindeki ödül, motivasyon, hafıza ve karar verme mekanizmalarını etkileyerek uyuşturucu kullanmaya karşı kontrol edilemez bir dürtüsellik ile giden, kronik bir hastalık olarak tanımlanabilir. Bu maddeler, bir yandan bağımlılık oluştururken diğer yandan santral sinir sistemini uyararak veya deprese ederek, duygudurum, mental durum, davranış ve motor fonksiyonlarda bozukluklara sebep olarak bireylerin hayatında tehlikeli sonuçlar doğurabilmektedir. Alkol, kannabis, kokain, opiyatlar, amfetamin ve benzeri maddeler, kafein, halusinojenler, liserjik asit dietilamid (LSD), inhalanlar, nikotin, fensiklidin, sedatifler, hipnotikler, anksiyolitikler, anabolik steroidler, nitröz oksid bağımlılık oluşturan maddeler arasında sayılabilir (1,2). Madde kullanım bozukluğu olan hastalarda psikiyatrik bozukluğun görülme sıklığı 2.7 kat daha fazladır. Madde kullanım bozukluğu olan bireylerin %70-75’inde en az bir psikiyatrik bozukluğun eşlik ettiği bildirilmiştir (2,3). Aynı zamanda psikiyatrik bozukluklarda madde kullanımının daha sık olduğu bilinmektedir. Türkiye’de yapılan bir çalışmada şizofrenide psikoaktif madde kullanımı %3.2, bipolar bozuklukta ise %3.5 olduğu bildirilmiştir. Aynı çalışmada madde kullanan ve yatarak tedavi gören hastaların %39’unun psikotik bozukluk, %23’ünün bipolar bozukluk tanısı aldığı görülmüştür (4).
Madde kullanımına bağlı bozukluklar arasında oldukça sık görülen psikotik bozukluk veya eştanı durumu klinik olarak oldukça önemlidir. Bu durumda klinisyenlerin karşılaştığı en büyük zorluklardan birisi birincil-ikincil ayrımıdır (5). Bu çalışmada, psikoaktif madde kullanımı ve psikoz birlikteliği ile birincil-ikincil ayrımı iki olgu örneği üzerinden tartışılmaktadır.