Original Article
Erkal ERZİNCAN,Bülent COŞKUN,Nermin GÜNDÜZ
2022, 6(1), s:25-39
Amaç: Bu çalışmanın amacı bir tıp fakültesi hastanesinde çalışan hekim, hemşire ve sağlık memurlarının tükenmişlik düzeylerini belirlemek ve bununla ilişkili olabilecek değişkenleri araştırmaktır. Yöntem: Çalışma 2013 yılında bir tıp fakültesi hastanesinde çalışan hekim, hemşire ve sağlık memurlarından oluşan 242 kişi ile yürütülmüştür. Katılımcılar Sosyodemografik Form, Maslach Tükenmişlik Ölçeği (MTÖ), Genel Sağlık Anketi (GSA)– 12, Kendini Toparlama Gücü Ölçeği (KTGÖ) ve Olumsuz Davranışlar Anketi (ODA) kullanılarak değerlendirilmişlerdir. Elde edilen veriler t-testi, Mann Whitney U testi, tek yönlü ANOVA testi, Kruskal Wallis testi ve Spearman korelasyon analizi kullanılarak çözümlenmiştir. Verilerin analizinde bir istatistiksel paket program kullanılmıştır. Sonuçların yorumlanmasında p<0,05 anlamlılık düzeyi kabul edilmiştir. Bulgular: Çalışmamızda MTÖ; duygusal tükenme (DT), duyarsızlaşma (D) ve kişisel başarı (KB) olmak üzere üç alt boyutta değerlendirilmiştir. Uzman hekimlerin; araştırma görevlisi hekimler ve hemşire / sağlık memuru gruplarına göre her üç tükenmişlik alt boyutunda da daha az tükenmişlik yaşamakta oldukları saptanmıştır. Çalışmamızda katılımcıların tükenmişlik alt boyutları ile ruhsal belirti düzeyleri, psikolojik dayanıklılık düzeyleri ve psikolojik yıldırma düzeyleri arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişkiler bulunduğu saptanmıştır. Sonuç: Tükenmişliğin sağlık çalışanlarında sık görülmekte olduğu bilinmektedir. Tükenmişliğin önlenebilmesi ve tedavisi için tükenmişlik ile ilişkili değişkenlerin tanımlanabilmesi gerekmektedir. Sonuç olarak çalışmamız bu ihtiyacı göz önünde tutarak bu değişkenleri tanımlamayı amaçlamıştır.
Original Article
Feyza ÇELİK,Ahmet Tamer AKER,Nermin GÜNDÜZ
2022, 6(1), s:13-24
Amaç: Bu çalışmanın amacı cinsel travmaya maruz kalmış 18 yaş ve üzerindeki kadınlar arasında travma sonrası stres belirtileri, diğer tıbbi nedenlerle açıklanamayan belirtiler ve aleksitimi arasındaki ilişkiyi araştırmaktır. Yöntem: Çalışmaya cinsel travma maruziyeti olan 30 kadın hasta ile kontrol grubu olarak cinsel travma dışında travma yaşantısı olan 30 katılımcı dahil edilmiştir. Veri toplama aracı olarak Olayların Etkisi Ölçeği-R (OEÖ), "Belirti Tarama Listesi (SCL-90-R) Somatizasyon Alt Ölçeği", "İşlevsel Somatik Sendromlar Listesi" (İSS), "Somatizasyon ile İlişkili Ruhsal Bozukluklar Listesi" (SRB), Toronto Aleksitimi Ölçeği-R (TAÖ-20) kullanılmıştır. Bulgular: Hasta grubunun OEÖ toplam ve alt ölçek puan ortalamaları, SCL-90 somatizasyon alt ölçeği puan ortalamaları ile aleksitimik kişi sayısı kontrol grubundan anlamlı düzeyde yüksek bulunmuştur. OEÖ toplam puanı, OEÖ yeniden yaşama ve aşırı uyarılmışlık alt ölçekleri ile SCL-90 somatizasyon alt ölçeği toplam puanı ve TAÖ toplam puanı arasında istatistiksel olarak aynı yönde anlamlı ilişki bulunmuştur. OEÖ kaçınma alt ölçeği ile SCL-90 somatizasyon alt ölçeği ve TAÖ-20 arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişki saptanmamıştır. Sonuç: Çalışmamızda cinsel travma mağdurlarında travmatik stres belirtileri, diğer tıbbi nedenlerle açıklamayan belirtiler ve aleksitiminin birbirleriyle ilişkili olduğunun bulunması bu hasta grubunun tanımlanması ve tedavi planlamasında önemlidir.
Original Article
Ali Yücel GÜLER,Gül ERYILMAZ,Nilüfer SAATCİOĞLU TINKIR
2022, 6(1), s:5-12
TUAS ve yeme bozuklukları arasındaki ilişki incelendiğinde, özellikle obez bireylerin hastalığı daha ağır geçirdiği gözlemlenmektedir. Yeme programındaki bozuklukların obezite, diyabet ve kardiyovasküler hastalık için önemli etkileri olduğu, bununla birlikte TUAS’ın ortaya çıkma riskini artırdığı bilinmektedir. Bugüne kadar eroin, sigara, alkol gibi çeşitli bağımlılık yapıcı maddeler ve TUAS arasındaki ilişki araştırılmış ve yapılan çalışmalarda bu bağımlılık türleri ve TUAS arasında ilişki bulunduğu ve bağımlılığın TUAS için risk faktörü oluşturabileceği çalışmalarda belirtilmiştir. Buna rağmen literatürde yeme bağımlılığı ve TUAS arasındaki ilişkiyi doğrudan araştıran bir çalışmaya rastlanmamıştır. Amaç: TUAS tanısı almış hastalarda anksiyete, depresyon ve yeme bağımlılığının ilişkili olup olmadığını saptamaktır. Yöntem: Araştırma, Mart 2021 – Temmuz 2021 tarihleri arasında İstanbul’da bir hastaneye başvuran hafif, orta ve ağır derecede Tıkayıcı Uyku Apne Sendromu tanısı (TUAS) almış ve çalışmaya gönüllü olarak katılmayı kabul eden kişilerle yapılmıştır. Betimsel nitelikte olan bu çalışmada etik kurul onayı alındıktan sonra demografik soru formu, Modifiye Edilmiş Yale Yeme Bağımlılığı Ölçeği 2.0, Beck Depresyon Envanteri ve Beck Anksiyete Ölçeği uygulanmıştır. Bulgular: Çalışmaya dahil olan 105 TUAS hastanın %20’si PAP cihazı kullanmakta %80’i ise cihaz kullanmamaktadır. %71,4’ünde yeme bağımlılığı bulunuyorken %77,1’inde depresyon ve %91,5’inde de anksiyete bulunduğu sonucuna ulaşılmıştır. Cinsiyete göre YB, anksiyete ve depresyonda kadınlar erkeklere oranla daha yüksek puan almışlardır. PAP cihazı kullanıp kullanmamanın YB seviyelerinde anlamlı fark oluştuşturduğu ayrıca orta düzeyde YB’ye sahip bireylerin PAP cihazı kullanmadığı görülmüştür. Yeme bağımlılığı ile depresyon arasında negatif yönde ve düşük düzeyde bir ilişki olduğu, YB ile anksiyete, PAP cihazı kullanımı ve TUAS seviyesi arasında bir ilişki olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Sonuç: TUAS indeksi ile cihaz kullanımı arasında literatürde anlamlı bir ilişki görülmekteyken, bu çalışma sonucunda ilişki olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Tıkayıcı Uyku Apne Sendromundaki problemlerin özellikle yeme bağımlılığı bulunan bireylerde tıpkı madde bağımlılarında olduğu gibi farklı bir disiplinle çalışılmasına olanak sağlanmalıdır. Ayrıca orta düzeyde yeme bağımlılığı olan bireylerin cihaz kullanmamaları kiloyu artırıcı bir etken olarak görülebilmektedir.
Review Article
Sigara Bağımlılığının Farmakolojik Tedavisi
Tijen ŞENGEZER,Caner ASLAN
2021, 5(2), s:35-42
Nikotin bağımlılığı tedavi edilmesi gereken kronik bir hastalıktır. Farmakoterapi, kullanılmaması gereken bir durum yoksa bırakmaya istekli ve kabul eden her hastaya başlanmalıdır. Çalışmalar farmakoterapinin bırakma oranlarını plaseboya göre anlamlı ölçüde arttırdığını göstermektedir. Nikotin replasman tedavisi (NRT), Bupropiyon ve Vareniklin birinci basamak tedavilerdir. Bunlardan herhangi bir tanesi ilk seçeneğimiz olabilir. Birinci basamak tedaviler etkinliği kanıtlanmış, yan etki açısından güvenilir ve onaylanmış tedavilerdir. Sigara bağımlılığı tedavisinde farmakoterapiye bilişsel davranışçı terapilerin eklenmesi ile başarı oranları yükselmektedir. Günümüzde NRT için kullanılan nikotin formları; sakız, nazal sprey, pastil, inhaler ve nikotin bandıdır. Ülkemizde ise yalnızca transdermal bant ve sakız formları bulunmaktadır. Nikotin bantları bizim önereceğimiz şekilde sabit bir dozda kullanılırken diğer tüm nikotin formları hastanın ihtiyacı olduğunda kullanılmaktadır. Nontrisiklik, aminoketon bir antidepresan olan bupropiyon, yoksunluk bulgularından olan depresif semptomlara ve iştah artışına özellikle olumlu etki göstermektedir. Vareniklin doğada bulunan bir alkoloid olan sistisin bitkisinin yapısının modifikasyonu ile geliştirilmiştir. α4β2 reseptörleri uyararak nikotinik agonist etkileri ile nucleus accumbensden dopamin salınımını sağlar. Böylece nikotin yoksunluk semptomlarını azaltır. Vareniklinin kontraendike olduğu çok az durum vardır. Diğer ilaçlarla etkileşim konusunda güvenilirdir. Kombinasyon tedavileri ile başarı oranları artmaktadır.
Case Report
Kleptomani ve bağımlılık arasında bir bağlantı var mı?
Gül ERYILMAZ,Alptekin ÇETİN
2021, 5(2), s:33-34
Kleptomani, değerinden bağımsız olarak farklı nesneleri çalma arzusunun engellenemediği klinik bir durumdur. DSM 5 içinde “dürtü kontrol bozukluğu” olarak sınıflandırılmıştır. Alkol kullanım bozukluğu olan, 24 yaşındaki olguda başarılı bir tedavi süreci ardından kleptomani gelişmiştir. Bu olgu özelinde kleptomani, bağımlılık penceresinden de değerlendirilebilir.
Review Article
Kokain Kullanımı ve İlişkili Patolojiler
Mustafa AKAN,Birgül CUMURCU Hatice
2021, 5(1), s:16-24
Hızlıca bağımlılık geliştirebilen uyarıcı bir madde olan kokainin, Avrupa’ da ve Türkiye’ de kullanımı giderek artmaktadır. Kokain kullanımı bireyde psikiyatrik ve fiziksel hastalıklara neden olmakla birlikte, toplumsal ve yasal sorunlara da neden olabilir. Kokain bağımlılığının etyolojisinde genetik, sosyokültürel ve farmakolojik etkenler, öğrenme ve koşullanma ile ilgili bazı faktörler önemli yer tutar. Kokain, psikoaktif ve bağımlılık yaratan etkilerini, zevk alma ve motivasyonu düzenleyen beyindeki limbik sistem üzerinden gerçekleştirir. Limbik sistemin bir parçası olan nükleus akkumbens, kokain etkisine aracılık eden en önemli bölgedir. Kokain kullanımı sıklıkla diğer psikiyatrik hastalıklarla birlikte görülebilir, ayrıca başta santral sinir sistemi olmak üzere diğer sistem organlarını etkileyerek hasara neden olabilir. Bu yazıda, kokainin nörokimyasal etkileri, ilişkili psikiyatrik/fiziksel hastalıklar ve tedavi seçenekleri güncel bilgiler ışığında sunulmuştur.
Original Article
Obezite, Yeme Bağımlılığı ve Duygusal Şiddet Arasındaki İlişkinin İncelenmesi
Nilüfer SAATCİOĞLU TINKIR,Gül ERYILMAZ
2021, 5(1), s:5-15
Obezite tüm dünya çapında salgına varan niteliğiyle hâlihazırdaki en büyük sağlık problemlerinden biri olarak nitelenmektedir. Günümüzde coğrafi yerleşim, etnik köken ya da sosyoekonomik durumlardan ayrı bir biçimde her yaş ve cinsiyette de obezite görülme sıklığı yükselmiştir. Her alanda olduğu gibi gıda endüstrisinde de gıdaların lezzetini arttırmak amacıyla icra edilen besin modifikasyonları kişilerin duygu durumlarında ve beslenme alışkanlıklarında değişikliklere neden olabilmektedir. Obeziteye neden olan ve bireylerin sosyal yaşamları duygu durumları ve genel psikopatolojilerinde olumsuz sonuçlara yol açan yeme bağımlılığı, gıdalara yönelik hedonik cevapta değişiklikler ve kilo almaya bağlı olarak çok sayıda kronik hastalığa da neden olmaktadır. Her ne kadar günümüzde obezite ile mücadelede obezite cerrahisi bir çözüm yolu olarak gözükse etiyolojine bakıldığında çok karmaşık bir kompleks yapı barındırmaktadır. Altta yatan bağımlılık durumu bazen diyetlerin ve ameliyatlarında netice vermemesine neden olmaktadır. Amaç: Obez bireylerin yeme bağımlılığı, yeme davranışı ve duygusal şiddete maruz kalma düzeyleri ile ilişkili olup olmadığını belirlemektir. Yöntem: Araştırma, İstanbul’da özel bir obezite kliniği merkezine gelen ve çalışmaya gönüllü olarak katılmayı kabul eden kişilerle yapılmıştır. Betimsel nitelikte olan bu çalışmada etik kurul onayı alındıktan sonra demografik soru formu, Yale Yeme Bağımlılığı Ölçeği, Duygusal Şiddete Maruz Kalma Ölçeği ve Hollada Yeme Davranışı Anketi uygulanmıştır. Bulgular: Çalışmaya dahil olan 256 bireyin duygusal şiddete maruz kalma düzeylerinin düşük ve %34'ünün yeme bağımlısı olduğu, cinsiyetlerine göre ise yeme davranışlarında farklılık olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. BKİ değerlerinin duygusal şiddete maruz kalmaları üzerinde anlamlı bir etkisi bulunmazken, Yeme Bağımlılığı oranlarına bakıldığında BKİ’si 2529,99 olan preobezlerin %5,7’si, 3034,99 obezlerin %15’i, 3539,99 II. derece obezlerin %41,3’ü, 40 ve üstü morbid obez bireylerin de YB oranlarının %38 olduğu sonucuna ulaşılmıştır. 3539,99 II. düzey obez olan bireylerin 3034,99 I. düzey obez olan bireylerden daha fazla duygusal yeme düzeyine sahip olduğu bulgulanmıştır. Kısıtlayıcı yeme davranışı ile yeme bağımlılığı arasında ilişki bulunmazken, duygusal yeme davranışı ile yeme bağımlılığı arasında negatif bir korelasyon olduğu görülmektedir. Sonuç: Yeme bağımlılığı durumunun özellikle preobez grupta da görülmesi kilonun miktarı ile değil fizyolojik olarak bireylerdeki bağımlılık durumu ile açıklanabildiği görülmektedir. Ayrıca duygusal yeme davranışı ile yeme bağımlılığı arasında negatif yönlü bir ilişki olması da bağımlılığın yine fizyolojik olarak değerlendirilmesi ve bu grup bireyin de aynı davranışsal bağımlılıklardan kumar bağımlılığı gibi tedavi prosedürüne alınması gerektiğini bizlere göstermektedir
Review Article
İnternet Bağımlılığına Etki Eden Faktörlerin Gözden Geçirilmesi
Simge ALEVSAÇANLAR CÜCÜ
2020, 4(2), s:54-62
İnternet kullanımı teknolojik gelişmelerle birlikte tüm dünyada her yaş grubundan insan arasında hızla yaygınlaşmaktadır. Bazı kişilerde internetin yoğun, sık ve kontrolsüz kullanımı, internet yolu ile kolayca ve hızlıca karşılanan duygusal ve sosyal ihtiyaçların etkisi ile birlikte bağımlılık gelişebilmektedir. İnternet kullanımı bağımlılık düzeyine ulaştığında ise bir takım sorunlara yol açabilmektedir. İnternet bağımlılığı kavramı DSM 5’de henüz bir bağımlılık olarak yer almasa da internetin ve internette yer alan uygulamaların davranışsal bir bağımlılık meydana getirebilecek şekilde problemli kullanımının etkileri uzun bir müddettir pek çok araştırmacı tarafından incelenmektedir. Bu çalışmada internet bağımlılığını etkileyen faktörlere dair yapılan çalışmaların güncel olarak derlenmesi amaçlanmıştır.
Original Article
Sema AKKOYUN,Işıl GÖĞCEGÖZ
2020, 4(2), s:47-53
Amaç: Bu araştırma, alkol kullanım bozukluğu olan ve alkol kullanımı olmayan bireylerde dürtüsellik, yeme tutumu arasındaki ilişki incelenmiştir.
Yöntem: Alkol kullanım bozukluğu olan ve alkol kullanımı olmayan katılımcıların yer aldığı kesitsel bir çalışma olarak yürütülmüştür. Alkol kullanım bozukluğu tanısı
alan katılımcılar NP İstanbul Beyin Hastanesi AMATEM servisinde yatan hastalar ile anket çalışması yürütülmüştür (N=58). Katılımcılar Sosyodemografik Bilgi Formu, Yeme
Tutumu Testi, Barratt Dürtüsellik Ölçeği (BIS-11), Erişkin DEHB Ölçeği ile değerlendirilmiştir.
Bulgular: Alkol kullanım bozukluğu tanısı almış hasta grup (N=58) ve kontrol grubu (N=60) katılımcıları arasında erkek katılımcı sayısının daha yüksek olduğu gözlemlenmiştir.
Çalışmanın erken erişkinlerle yapıldığı görülmektedir. Araştırma değişkenleri olan yeme tutumu, dürtüsellik ve DEHB boyutlarının hasta grup ve kontrol grupta karşılaştırmaları yapıldığında, yeme tutumu ve dürtüsellik boyutlarının alkol kullanım bozukluğu tanısı almış hasta grup katılımcılarda daha yüksek olduğu saptanmıştır. DEHB boyutlarında ise yalnızca dikkat eksikliği alt boyutunun kontrol grubundan daha yüksek olduğu görülmektedir.
Sonuç: Bu çalışmada alkol kullanım bozukluğu olan hastalarda yeme tutumu, dürtüsellik puanları daha yüksek bulunmuştur.
Case Report
Müberra Kulu,Filiz Özsoy
2020, 4(1), s:35-39
Alkol/madde kullanım bozukluğu ve dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu (DEHB) birlikteliği sıklıkla bildirilen bir durumdur. Bu iki hastalığın birlikteliği hem tedaviye uyumunu bozan, hem de mortalite ve morbidite oranlarını arttıran bir durumdur. DEHB tedavisinde kullanılan medikal tedavilerin kötüye kullanılma potansiyellerinden dolayı tedavi seçenekleri de oldukça kısıtlı olmaktadır. Bu yazıda atomoksetin tedavisi ile opiyat kullanım bozukluğu tanısı olan bir hastada gözlenen dikkat eksikliği semptomlarının gerilemesi ve hastaya uygulanan nöropsikometrik test sonuçlarındaki düzelmeler aktarılacaktır. Anahtar Kelimeler: