Years
2024
2023
2018
2017
Categories
Authors
ARTICLES
Review Article
Ceyda ŞİŞMAN ÜNLÜ,Cemal Onur NOYAN
2024, 8(1), s:20-27
Kumar Oynama Bozukluğu, tekrarlayıcı ve süreğen bir şekilde devam eden kumar oynama davranışıyla karakterize edilen bir klinik tablodur. Kumar Oynama Bozukluğu, nörobiyolojik ve klinik olarak alkol ve madde kullanım bozuklukları ile ortak özellikler taşıması sebebi ile DSM-5’te madde ile ilişkili olmayan ilk ve tek davranışsal bağımlılık olarak yer almaktadır. Kumar Oynama Bozukluğu’nu nörobiyolojik ve nörobilişsel olarak incelediğimizde dopamin, serotonin, norepinefrin ve glutamat gibi nörotransmitterlerin hastalık gelişiminde etkili olduğu düşünülmektedir. Nörobilişsel perspektiften bakıldığında ise Kumar Oynama Bozukluğu temelinde pozitif pekiştireçlerle gelişen davranışsal koşullanma, değer atfetme, dürtüsellik ve karar verme süreçlerindeki bozuklukların yer aldığı gözlenmektedir. Birey, olumsuz yaşam olaylarıyla baş etme mekanizması olarak kumar oynama davranışını benimserse, bu davranış zamanla artarak devam eder. Zaman içinde artan kumar oynama davranışı, bireyin kendini kontrol etme kapasitesini zayıflatır ve ortaya çıkan olumsuz sonuçlara rağmen kumar oynama davranışının devam etmesine yol açar. Bu kısır döngü, bireyin iş, aile, akademik ve sosyal alanlarda sorunlar yaşamasına neden olarak hastalığın daha da şiddetlenmesine katkı sağlar. Kumar Oynama Bozukluğu, başlangıçta zararsız görünen bir davranış olmasına rağmen, altta yatan yatkınlık ve koruyucu faktörlerin dengesine bağlı olarak bağımlılığa dönüşebilir
Original Article
Sosyal Medya Kullanımı ve Yaşam Doyum Düzeyi Arasındaki İlişkinin İncelenmesi
Şule DOYAROĞLU,Cemal Onur NOYAN
2023, 7(2), s:5-12
Bu araştırmada, erişkin bireylerde sosyal medya kullanım bozukluğu ve yaşam doyumu arasındaki ilişki incelenmiştir. Araştırmaya 221 erişkin birey katılmıştır. Katılımcılara Sosyodemografik Bilgi Formu, Sosyal Medya Bağımlılığı Ölçeği (SMBÖ) ve Yaşam Doyumu Ölçeği uygulanmıştır. Katılımcıların anket yanıtları SPSS 28.0 paket yazılımına girilerek istatistiksel analizler yürütülmüştür. Sosyodemografik değişkenler bakımından yapılan karşılaştırmalar için bağımsız örneklem t-testi ve tek yönlü ANOVA uygulanmıştır. Sosyal medya kullanım bozukluğu ile yaşam doyumu arasındaki ilişkinin incelenmesi için Pearson korelasyonu uygulanmıştır. Yaşam doyumunun sosyal medya tarafından yordayıcılığının incelenmesi amacıyla çoklu regresyon analizi uygulanmıştır. Araştırmada elde edilen bulgulara göre, erkek katılımcıların sosyal medya kullanım bozukluğu puanları kadınlara kıyasla daha yüksek bulunmuştur. Öte yandan, sosyal medyada geçirilen süre ve sosyal medya uygulamalarının sayısı arttıkça sosyal medya kullanım bozukluğu skorlarının artış gösterdiği sonucu elde edilmiştir. Öte yandan, bekar ve düşük eğitim düzeyi bildiren katılımcıların sosyal kullanım bozukluğu skorları anlamlı düzeyde daha yüksek bulunmuştur. Yaşam doyumuna ilişkin bulgular incelendiğinde, evli olanlar, gelir düzeyi yüksek olanlar ve çalışan katılımcıların yaşam doyumu puanlarının anlamlı düzeyde daha yüksek olduğu saptanmıştır. Yaşam doyumu ve sosyal medya kullanım bozukluğu puanları arasındaki ilişki incelendiğinde, sosyal medya skorlarının artışı ve yaşam doyumu skorlarının düşüşü arasında anlamlı ilişki olduğu saptanmıştır. Ayrıca, sosyal medya kullanım bozukluğu çatışma alt boyutunun yaşam doyumunu negatif yönlü ve anlamlı düzeyde yordadığı sonucu elde edilmiştir. Araştırma bulgularının, günlük yaşamın vazgeçilmez bir parçası haline gelen sosyal medya kullanımının ilişkili olduğu faktörlerin anlaşılması bakımından gelecekteki uygulama ve araştırmalara katkı sunması beklenmektedir.
Original Article
Ceren GÜNGÖR,Cemal Onur NOYAN
2023, 7(2), s:13-18
Amaç: Bu çalışma madde bağımlılığı tedavisinde aile katılımının stigmatizasyon, algılanan sosyal destek ve tedavi motivasyonuna etkisini araştırmak amacıyla planlanmıştır.
Yöntem: Araştırmamızın katılımcıları, NP Beyin Hastanesi AMATEM servisi ve Yeşilay Danışmanlık Merkezi (YEDAM)’ne başvuran madde kullanım bozukluğu tedavisi alan kişilerden oluşmaktadır. Araştırma 18 yaş ve üzerinde madde kullanım bozukluğu tedavisi alan 88 erkek ve 10 kadın olmak üzere toplamda 98 gönüllü katılımcıdan oluşmaktadır. Katılımcılardan 57 kişinin ailesi tedaviye katılım sağlarken geriye kalan 41 kişinin ailesi tedavi sürecinde yer almamaktadır. Veri toplama aracı olarak, Kişisel Bilgi Formu, YEDAM Madde Bağımlılığı Stigmatizasyon Ölçeği(YMBSÖ), Çok Boyutlu Algılanan Sosyal Destek Ölçeği (ÇBADÖ), Tedavi Motivasyon Anketi(TMA) kullanılarak toplanmıştır.
Bulgular: Sonuçlar değerlendirildiğinde algılanan sosyal destek aile alt boyutu ile tedavi motivasyon anketinin tedaviye güven alt boyutu arasında anlamlı bir ilişki saptanmıştır. Tedavi Motivasyon Anketi alt boyutlarından kişiler arası yardım arama puanı, tedaviye ailesi de katılan hastalarda daha yüksek bulunmuştur. Katılımcıların yaşadıkları kişiler ile stigmatizasyon puanları karşılaştırıldığında, yalnız yaşayan kişilerin, ailesi ile yaşayan kişilere göre stigma puanlarının yüksek olduğu sonucuna varılmıştır.
Sonuç: Çalışmamızdan elde edilen bulgular göstermiştir ki madde bağımlılığı; hastaların sosyal yaşantıları, aile ve çevre ilişkileri, iş ve akademik hayatları gibi birçok yaşamsal sürecini, olumsuz anlamda etkilemektedir. Gün geçtikçe daha büyük bir toplumsal sorun haline gelen madde bağımlılığı için, özellikle ailelerin ve toplumun da dahil olduğu, kişilerin tıbbi tedavisinin yanı sıra sosyal yaşamlarını, eğitim ve iş hayatlarını, aile ve çevre ilişkilerini düzenlemeye yardımcı olan multidisipliner bir yaklaşımın gerekliliği yadsınamaz bir gerçektir.
Case Report
Bariyatrik Cerrahi Sonrası Ortaya Çıkan Kumar Oynama Bozukluğu
Gül Eryılmaz,Cemal Onur Noyan
2018, 2(2), s:62-63
Patolojik kumar oynama, kişinin bireysel, ailevi veya mesleki işlevselliğinin bozacak şekilde kumar oynama davranışının kontrol edilememesi ile karakterize, kalıcı ve tekrar eden istenmeyen kumar davranışları olarak tanımlanmaktadır. Son yıllarda giderek sık uygulanmaya başlayan obezite ameliyatlarından sonra alkol ve madde kullanım bozukluklarının ortaya çıkabilme ihtimalinin arttığı belirtilmektedir. Şimdiye kadar dürtü kontrol bozukluğu olarak değerlendirilen kumar oynama bozukluğu DSM-5 ile birlikte bağımlılık davranışları kategorisi altında değerlendirilmektedir. Bu vaka bildiriminde bariatrik cerrahi ameliyatı sonrasında ortaya çıkan kumar oynama bozukluğu vakası tartışılacaktır.
Case Report
“TILL PETHIDINE DO US APART”; ADDICTED HEALTHCARE PROFESSIONAL COUPLE
Alptekin Çetin,Ahmet Yılmaz,Cemal Onur Noyan
2017, 1(2), s:75-77
Petidin, fenilpiperidin sınıfından sentetik bir opioid analjeziktir. 1940’lı yıllardan bugüne, petidinin bağımlılık potansiyeli pekçok yayında belirtilmiştir. Petidin bağımlılığı tıp doktorları ve hemşireler arasında sık görülmektedir. Biz, petidin bağımlılığı olan gastroenterolog ve hemşire evli bir çiftin klinik özelliklerini ve tedavi yanıtlarını sunuyoruz. 34 yaşında erkek(gastroenterolog) ve 26 yaşında kadın(hemşire) evli çift damar içi petidin kullanımı nedeniyle başvurdu. Erkek hasta tedaviyi reddederken, kadın hasta yatarak tedaviye devam etti. Sağlık profesyonelleri bağımlılık potansiyeli olan ilaçları reçete ederken ve kullanırken dikkatli olmalıdır. Sağlık profesyonelleri arasında cerrahlar, anestezistler, gastroenterologlar, psikiyatristler ve cerrahi hemşireleri bağımlılık açısından riskli gruplardır.
Original Article
Zeynep Ülke,Cemal Onur Noyan,Nesrin Dilbaz
2017, 1(1), s:16-25
Giriş: Bu çalışmanın amacı, Andreassen ve arkadaşları (2012) tarafından Facebook kullanım bozukluğunu ölçmeye yönelik geliştirilmiş olan “Bergen Facebook Addiction Scale (BFAS)”nin Türkçeye uyarlanarak üniversite öğrencilerinde geçerlik ve güvenirliğinin sağlanmasıdır.
Yöntem: Araştırmanın örneklemini Üsküdar Üniversitesi ve Yeditepe Üniversitesi’nde çeşitli bölümlerde okuyan ve farklı yaş gruplarından toplam 300 öğrenci oluşturmaktadır. Taslak ölçeğin son hali, ölçeğin maddelerini çeviren alan ve dil uzmanlarının görüşleri doğrultusunda düzeltilerek şekillendirilmiştir. Ölçeğin geçerliğini belirlemek üzere; faktör analizi yapılmış ve analiz sonucunda 6 maddeden oluşan ölçeğin, 6 faktörden oluştuğu belirlenmiştir. Her bir maddenin ait olduğu faktörle olan ilişkisine göre tüm maddelerin ayırt edici olduğu belirlenmiştir. Ölçeğin güvenirliğini belirlemek için ise test-tekrar test uygulanmış ve iç tutarlılık düzeyi hesaplanmıştır. Ayrıca, ölçeğin ölçüt bağımlı geçerliğinin sınanması amacıyla Bergen Facebook Kullanım Bozukluğu Ölçeğinden alınan puanlar ile aynı örneklemde Akıllı Telefon Bağımlılığı Ölçeğinden alınan puanlar, Facebook Kullanım Değişkenleri puanları ve Facebook Bağımlılığı Öz Değerlendirme puanları arasındaki ilişki incelenmiştir.
Bulgular: Ölçeğin iç tutarlılık katsayıları Cronbach alpha güvenirlik formülü kullanılarak .89, 3 haftalık test-tekrar test geçerlik sonuçları 6 maddelik BFKBÖ için Cronbach alpha katsayısı .76 olarak saptanmıştır. Faktör analizi ve test-tekrar test sonuçları 6-maddelik ölçeğin geçerlik ve güvenirlik sonuçlarını doğrulamıştır
Sonuç: Bergen Facebook Kullanım Bozukluğu Ölçeği’nin güvenilir ölçümler yapabildiği ve Türk kültüründe de bireylerin Facebook’a ilişkin kullanım bozukluğu düzeylerini yordamak üzere klinik alanda kullanılabilecek geçerli ve güvenilir bir araç olduğu sonucuna varılmıştır.
Original Article
Aslı Enez Darçın,Cemal Onur Noyan,Serdar Nurmedov,Hasan Kaya,Nesrin Dilbaz
2017, 1(1), s:26-32
Amaç: Özel bir psikiyatri kliniğinde, akut ajitasyon uyarısının nedenlerinin, uygulanan tedavi, uygulanan tespit ve seklüzyon yaklaşımlarının sosyodemografik ve psikopatolojinin klinik özellikleri açısından incelenmesi amaçlanmıştır.
Yöntem: Haziran 2013-Nisan 2014 tarihleri arasında özel bir psikiyatri hastanesinde yatarak tedavi gören hastalardan akut ajitasyon için form doldurulanların tıbbi kayıtları geriye dönük olarak incelendi, 137 hastanın kaydı değerlendirildi. Akut müdahale formunun yanında aynı gün doldurulmuş kısa psikiyatrik değerlendirme ölçeği puanları değerlendirmeye alındı.
Bulgular: Çalışma süresince aynı hastanede yatarak tedavi gören hastaların %16.4’ü için akut ajitasyon uyarısı verildi ve %1.9’u için tespit, %8 için seklüzyon ve %9.4’ü için akut ilaç uygulaması yapıldığı bulundu. Uygulanan fiziksel tespit ve seklüzyon oranları gün içi saatlerde değişkenlik göstermezken ilaç uygulamaları gündüz saatlerinde yüksekti (p<0.05). Uygulama saatlerine göre fiziksel tespit süreleri gün içinde değişmezken seklüzyon süreleri akşam saatlerinde uzundu (p<0.05). En sık akut ajitasyon uyarısı nedenleri tedavi ekibine saldırganlık, şiddet tehdidi ve tedavi reddi idi. Akut ajitasyona yönelik yaklaşımlarda hastalık tanıları açısından fark yoktu. Akut ajitasyona yönelik seçilen ilaç tedavilerinin çoğunluğunu kas içi uygulamalar oluşturmakta idi. Ölçek puanları ile uygulama süreleri arasında ilişki saptanmadı.
Sonuç: Çalışmamızda literatüre göre düşük saptanan kısıtlama oranları örneklemin özel bir psikiyatri hastanesinden seçilmiş olması ile ilişkili olabilir. Bu alanda tedavi personelinin eğitimine ve yaklaşımlarımızı geliştirmeye ışık tutacak çalışmalara ihtiyaç vardır.